23 Haziran 2015 Salı


MARC CHAGALL...VE RESSAM LARA BERKİ
Chagall'ı anlatmaya gerek yok. Çağımızın en önemli, değerli ve ünlü ressamı.Rusya doğumlu Fransız vatandaşı.Eserleri başta Paris Operası, Dünyanın tüm başkentlerini süslüyor. Resimde sembolizm, kübizm ve fovizm akınını başlatan, gelmiş geçmiş en büyük ressamlardan...
Aile dostum sevgili Lara'nın Göksu Evlerindeki muhteşem villasindaki atölyesinde resimlerini gördüğümde hayretler içinde kaldım. Bu alemin içinde bir yazar olarak bu denli Chagall etkisinde başka ressam görmedim.Anladığım kadarı ile biraz da Miro... Oysa bu ayki Ekonomik Durum Gazetesinde çıkacak röportajda; Dali, Picasso, Gaugain, Van Gogh ve Utku Varlık adı geçmişti.Belki kendisi de bu benzerliğin farkında değil. ..
Karıştırabilirsiniz... Baştaki üç resim Chagall'a ait . Hele ilk iki resim Kemancı ve Köyüm çook etkilemiş Lara Berki'yi.


 
 
 
Diğer taraftan fizik olarak adeta Juliette Greco Sevgili Lara...Gözler,hüzünlü bakışlar,kendinden emin duruş...Atölyenin bir tarafında aşağıdaki fotoda gözüken kırmızı telefon var.Antik ve dedelerden kalma olduğunu söyledi. İstanbul'un burjuva-aristokratlarıdan Bezmen'lere  yakın bir aile. Akrabalıkları var sanıyorum.Bezmen'leri rahmetli Babamdan işitirdim.Refik Bezmen  Bey iyi dostuydu.Şimdilerde bu aileler kalmadı. Sermaye görgüsüz göçerlerin eline geçti ne yazık(!)Bunlar değil.resim.müzik,sinema falan...heykel yıkan tiplerden.Dinledikleri  Klasik Türk Müziği ,Zeki Mürenler falan olsa bir derece.En koyusundan arabesk... Aslında eski İstanbul'lu kalmadı. Kemandan -kemençeye giden rahmetli Annem kulağıma fısıldardı bu gerçeği yıllarca önce...Rita Haywort gibi nil yeşili gözleriyle bana bakar,yine İstanbul'lu nezaketi etrafın duymamasına özen göstererek: 
Bak Münir Oğlum,duymasın halaların,bugünlere şükür Baban tarafı yine usul-erkan bilen Karadeniz'liler. Birgün  gelecek İstanbul'u yolda yürümeyi bilmeyen göçerler dolduracak.İstanbul'lu kalmayacak.Biz görmeyiz .O zaman haliniz duman.Nasıl ve ne yaparsın bu kentte. Köy-kent seni boğar biliyorum.
Hiç unutmam sonra beni Pera'ya götürdü. İlk kez tünele biniyordum. Giresun'dan yeni gelmiştik.Yürüdük Galatasaray'a doğru. Bir sokak aralığına girdik İleride köhne bir evi gösterdi:Bak bu kemanımla  ile menuetlerini çaldığım List'in evi. Bir süre Pera'da yaşamış...Yıllar sonra o güzelim ahşap binanın yerine çirkin ve dışı kırmızı yeşil renkli küçük  btb karolarla döşenmiş bir apartman dikilmişti.Dedikleri çıktı aynen Annemin...Ahh güzel İstanbul ,köy-kent oldu. Nereye kayboldu o güzel insanlar,melon şapkalı Museviler,tül perdeli Kadıköy vapurları ,Bağdat caddesindeki köşkler ve tramvaylar. Üniversite yıllarında o görgülü zengin ailelerinden bibinin kızı ile arkadaşlığım vardı.Elizabeth Taylor gibi yeşil gözleri vardı. Bağdat caddesinde ağaçlar içinde köşküne davet etti arkadaşları. Bizler sinemacı,resssam,heykeltraş,1960 ların genç ,devrimci entelleri...Piyanoda Mozart çalmıştı. KH.467. konçertodan andante... Su gibi akıp gidiyordu tuşlar üzerinde burjuva İstanbul kızının elleri.  O melodiyi yıllar boyu unutamadım. Hala düşlerimde çalınır. Epey bir zaman önce Mozart çalınan  o köşkü aradım. Bulamadın doğal olarak. Sordum soruşturdum,yerine çirkin bir AVM yapılmış.İçinde bir-kaç DVD satan dükkan var. Mozart var mı diye sordum genç tezgahtara. Durdu. Uzun-uzun yüzüme baktı. O bakışı da unutamam. Kötü bir niyetim yoktu sorarken. Sadece eski anıları tazelemek istemiştim. O ne anladı Mozart'dan hala çözemedim(!!!). Lara'ya beni o eski günlere götürdüğü için de müteşekkirim...




Ahali1milyon yoktu o yıllar sanıyorum.Yani 1960 larda..İnsan insanı kazıklamazdı İstanbul'da.Şimdilerde 19 milyon ahalide herkes birbirini kazıklamaya uğraşıyor. Eşler birbirlerini( özellikle ikinci evliliklerde ev düşkünü hanımlar)kapıcı -ev sahibini;tamirci-TVsi bozulan adamı;arkadaş maskesinde çakallar- yalnız kalan paralı insanları,sevgilisi-sevgiliyi,dolmuşçu-müşteriyi;kardeş-diğer kardeşi;patron-işçiyi;emlakçı-ev sahibini;mübaşir-avukatı;tezgahtar-müşteriyi,galeri sahibi-araba alanı...Bu liste uzar gider böylece. Ancak bendeniz kimseyi kazıklamaya vakit bulamadım bu günedek.Ancaak birçok kişiden alacağım var,kimseye borcum yok çok şükür...Sait Faik'in bir hikayesi geldi aklıma:
Balıkçı hep boşa çekmektedir. Martı gelir konuşur balıkçıyla:
" Ey balıkçı görmüyor musun,balık seni kazıklıyor" Balıkçı tevekkül içinde başını eğer:
" Biliyorum,martı ne yapmam lazım?"
" Balığa ayıp olur,sen de insanları kazıkla.." der martı.Balıkçı yine tevekkül içinde:
" Düşünüyorum,ancak okumak ve yazmaktan vakit bulamıyorum..."




Atölye'de antika kırmızı telefon yanında müthiş bir duvar var.. Yukarıda fotodaki duvara herkes içindekiler döküp saçmış  gibi...Sevgili Lara :
" Sende bir şiirini yaz ve imzala.." dedi
" Ben şiir yazamam güzelim. Hikaye yazarım. Şiir çok zor bir iş...Ancak güzel şiir okurum sanıyorum." Dedim ve hemen bir Atilla İlhan fısıldadım kulağına:
" Döküp saçıp boşaltsam
içimde yükselen şiiri
kaldırımlara vurup harcasam
gözleri balıkçı gözleri
Lara adıyla biri
gelse ,göğsüne yaslansam..."
Şiir uzundu.. Devamı sonra dedim ve yine resimlerine döndük. Bizim Ekonomik Durum Gazetesi adına bir röportaj yaptım. Ay başında yayınlanacak. İnternetten okuyabilirsiniz.Kendisi yurt dışında da birçok sergi açmış.En kısa zamanda Paris'i gezdirmeyi düşünüyorum. Doğal olarak, rehberimiz bu işin ustası dostum Utku Varlık.İstanbul'da da birkaç galeride sergi açmayı planlıyoruz. Bu güzel ressamı izleyelim. Ayrıca trenin son vagonunda bendenizim içine düşen bir yıldız Lara...Onu kırmamam lazım...
Bilmem anlatabildim mi?
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder